Bumerang - Yazarkafe
NE PSİKOLOJİSİ YA? - Basit Ekonomi

NE PSİKOLOJİSİ YA?

2005 galiba kafamdaki olaya zaman anlamını yükelyecek sene. Her neyse tam hatırlamıyorum. İyisimi ben sadece anlatımı kolaylaştırayım.
2005 sonbaharında babam kabarmaya başladı. Kolları, elleri, bacakları hatta yüzü kabarıyordu. Gerçekten ciddi bir durum söz konusuydu öyleki babam çoğu zaman yüzü kabarınca insan içine çıkamıyordu. Açıkçası boogeyman (şeker adam)  gibi oluyordu. Hastaneler hekimler derde deva bir ilaç önerdiler ama arkadaş ilaçla olacak iş değil ki. İlaç bittiği zaman babam tekrar kabarmaya başlıyordu. Yazık adamcağız sabahları kabarık bir tenle uyanmaktan çıldıracak noktaya gelmişti.
Birbirinden farklı teşhislerden biri ‘yemekler’ idi. Babam yağlıyı kesti, tuzluyu azalttı, şekersiz yapamayacağını bildiği için çay içmedi hatta. Fakat çözüm değil. Elbiseler dediler. Bütün elbiseleri çamaşır suyuna bastı annem, yok... Geldi olay en çetrefilli yere. ‘Psikolojik’ dediler. Haaa....
E Türk milleti olarak herşeyin ustasıyız ya. Babam da bu şekilde düşünüp ‘O zaman kendi kafam da çözücem!’ dedi. Maşallah dedik. Doğru ya; Jung’u ele alırsak elbet bizim soyumuzda da psikoloji ile yakınen uğraşan biri olmuştur. E o da soyumuzun DNA’sında saklı kalmıştır.
Biz alay ededuralım, gel zaman git zaman babam boğuşup tüm bilinçaltını fellik fellik bozdururken, kendine bile söyleyemediği gerçeklerle, sorunlarla yüzleşirken birden bizi şaşırtan şey oldu.
Babamın alerjisi geçti. Şaşırdık kaldık. Adam gözümde ilahlaştı. İnsanın en büyük düşmanı kendisidir derler, adamın yeryüzünde düşmanı kalmadı sanki.  Bravo dedik. Hala babamızdan öğreneceğimiz şeyler var.
Babam Ürdüne gitti. Sorunlar yaşadık. Çalışıp okumak çok zordu. Kız arkadaşım (Ulan hep oluyor artık acısına bağımlı olduk sanki) terketti beni. Vee...
Kabardım anasını satayım ya.
Bir sabah uyandığımda yataktan 2 santim havadaydım sanki. Ayaklarımın tabanları öyle bir şişmiş ki yürüyemiyorum. Doktorlar iğne yaptı. Havası alınan deniz simidi gibi söndüm. Ama ertesi sabah yine kabardım. Vay sen misin sıkılan. Vay sen misin bozaran. Oğlum senin neyin var? Al eline ‘Albert Camus – Yabancı’. Dünya yansın sana ne? Ama yok... Bilinçaltımı kustum, alkole dayandım. Hiç olmadığım kadar özgür yaşamaya çalıştım. I ııh... Kaptan kabarıyoruz. Kahve fallarında esmer tenimi gördü herkes. Ben kabardıkça kabarıyorum. Artık kendimi kendim içinde bulamıyordum. Hem psikolojik hem de bedenim üzerinde ayırt edemiyordum kendimi sanki. 
Uzun uğraşlarım sonunda içimdeki düşmanı yenip zafere ulaştım ama. O sabahı çok iyi hatırıyorum. Pürüssüz tenim. Ooh sıkı sıkıya. Ne kadarda mutluyum. Artık güçlü bir insandım. Sandım...
Mutuluğum pek uzun sürmedi. Bir insan gerçekten içindeki düşmanı yenerse çok güçlü bir hale gelebilir buna inanıyorum. Ama ben yenemedim. Ben sadece battaniyemi değiştirmiştim.
Bir sabah yine bu mutluluk ile güne başlamış kendi kendime sarılmaya çalışırken kardeşim yan odadan çıkıp ‘Feryat şu battaniyeyi atalım amına koyim. Dün bunla yattım kabardım’ dedi. Geriye oğru bir zincirleme ket yaşadım. Babam sonbahardan bahara geçtiğimizde battaniyenin gitmesi ile feraha kavuşmuştu. Bende battaniyeyi kaldırdığım zaman geçmişti bu sorun. Şimdi kendini deli zannedip bu kadar kendini paralamış olduğuna mı yanarsın. İçimdeki Düşmanı yendim diye girdiğin o havalara mı? Froyd a mı söversin, Jung a mı? Babana olan saygının sarsılmasına mı? Bilmiyorum ama ben battaniyeye giriştim.  Hee... Giriştim valla. Ağzını burnunu dağattım. Sonra da arkadaşlarıma verdim. Bir daha da psikoloji msikoloji diye bilmediğim işlere kalkışıp hayatı kafamda yaşayacağıma kendisinde yaşamamın daha faydalı olacağına inandım.
Kısacası ‘Bu kafa ne kafası?’ derseniz bu kafa benim kafamdı. İyi maldı, sağlam çarptı :D 
Google Plus ile Paylaş

Kısaca: Tartar

Panelde şablon düzenle deyip, bu satırı aratarak buraya kısaca hakkımda yazısı yazabilirsiniz.
    BLOGGER YORUMLARI
    FACEBOOK YORUMLARI

0 yorum:

Yorum Gönder