Mahşer çok güzel bir yer. Görüyorum ki çok da değişmişiz.
Çok da unutmuşuz. Fakat gözlerimiz hala aynı. Hele çok dikkatli bakınca her
birimiz kendimizden bir şeyler bulabiliriz. Buna üç harfli bir şeyler
diyorlardı ama unuttum. Zaten bu alfabe ve konuşma olayına da alışmam çok uzun vakit
aldı. Ortak dil falan...Benden öncekiler bana böyle bir şey bırakmamıştı.
Karşımdaki ruh bana kendimi iyi hissettiriyordu. Onunla
bütünleşip tamamlanacak gibiydim.
-Ne yaptın dedi?
Ne yapmıştım acaba. Hayatım boyunca ne yaptım diye
sorsalardı gerçekten anlatabileceğim tek bir şey vardı. Nasıl karanlık olduğunu
ve nasıl aydınlık olduğunu anlamamı sağlayan tek bir şey. O kadar zamanın
içinde sadece bir an. Ve son an.
Olabildiğince eğilmiştim. İleride dallar vardı. Orası biraz daha
karanlıktı. Orada beni kimse göremezdi. Arka ayaklarım ile toprağı iterek öne
doğru atıldım. Yukarıdan gelen sesleri duyuyordum. Beni avlayacaktı. Bu yüzden
acele etmeliydim. Sesi gittikçe yaklaşıyordu. Fakat varacağım yer pek yakın değildi.
Ön ayaklarımla kendimi çektim. Arka ayaklarımla ittim. Her zaman böyleydi. Yere
biraz daha eğildim. Yukarıdaki ses bir uzaklaşıyor bir yakınlaşıyordu. Kenarda
gördüğüm bir kayaya minik bir sıçrayış yaptım. Güvenli değildi ama yine de
vakit kazandıracaktı. Bu sırada sesin çok yaklaştığını duydum. O kadar ki
yakındı ki bana ulaşmıştı. Kendimi kayanın arkasına attım. Kayanın verdiği eğimle
yuvarlandım.
Üzerimden geçen ayaklar benimkiler gibiydi. Ama biraz daha
farklı... İncecik uzantıları vardı. Ve Tırnakları bükülmüştü. Ön ayakları
çok daha farklıydı. Yassı... Bana anlatmışlardı bunu. Fakat ilk kez görmek beni
çok şaşırtmıştı. Devamında gelecekleri bilseydim hayretimin bir kısmını sonraya
bırakırdım. Tam onu incelerken bu
saniyeler içinde bana ulaşmaya çalıştı. O ince uzantılarını bana uzattı.
Vücudumun hareketlerini kontrol edemiyordum. Resmen taş kesilmiştim. Fakat bir şey o anda yapmam gerekin
yaptı. Ümitsiz bir hamlede olsa yanımda kalan kayadan güç alarak kendimi
yuvarlamaya devam edecektim. Ön uzuvum ile kayaya vurdum. Diğer tarafa doğru
yuvarlanırken vücudum biraz ters bir pozisyona geldi. Bir anda ön uzuvlarım
boşlukta kalmıştı ve ben arka uzuvlarım üzerinde dikiliyordum. Yerde sürünerek
geçen ömrüme nazaran bu çok değişikti. Kafam yukarı kalkmıştı. Dİmdik duruyordum ve dengedeydim. İleride ki ağaçlıklara baktım. Bir
türdeşim oradaydı. Bana bakıyordu. Benim bu halimi fark edince gözleri sonuna
kadar açıldı. Suratında bir şaşkınlık vardı. Gerisinde ise upuzun ağaçlıklar.
Ağaçlarda rengarenk toplar. Parıl parıl bir hayat. Bu manzarayı daha önce
görmemiştim. Çok güzeldi.
Düşmanım dalıştan çıkmış ve geri doğru bana dönüyordu. Artık
yüksekte olduğum için rahatlıkla her şeyi görebiliyordum. Türdeşim beni taklit
etmek ister gibi doğrulmaya çalıştı. Ben tehlikenin hala geçmediğini fark edip arka
uzvumu öne doğru uzattım. O sırada düşmanımın tırnakları etime girdi.
Bu dayanılmaz acı o an bakıyor olduğum manzara olmasaydı beni dehşet bir şekilde söndürebilirdi. Belki bedenim ebedi sönerdi hatta.
Böyle sönüşler olduğunu görmüştüm.
Havaya doğru çıkarken türdeşimin tam olarak beni taklit
etmiş ve ayağa kalkmış olduğunu gördüm. Şimdi çok yükseklere çıkarken artık acı
hissetmiyordum. Sadece o uçsuz bucaksız yeşillik, yaşayan farklı türler, dimdik
toprak yığınları ve gerisindeki masmavi düzlük. Hareket eden düzlük…
Düşmanımın yavruları etlerimi didik didik ederken türdeşimi
düşündüm. Şimdi doğrulmuş olmalıydı. Bu maceradan o çok şanslı çıkmıştı. Artık
tüm o güzellikleri hep görecek ve türdeşlerimize bahsedecekti.
Pişman ya da üzgün değildim. Öldükten sonra geldiğim yerde
çok daha fazla şey öğrenmiştim. Ama bir gerçek vardı ki; hiçbir şey orda
tecrübe ederken ki kadar eğlenceli ve güzel değildi.
0 yorum:
Yorum Gönder