Bumerang - Yazarkafe
Bir Kedinin Hüznü - Basit Ekonomi

Bir Kedinin Hüznü

Eğer borcum var ise o para benim değildir. Bu içime yerleşmiş olan bir hayat görüşü. Fakat içinde olduğumuz hayat tarzında her zaman borcumuz kalıyor. Ya da tüm borçlar bittiğinde geriye birşey kalmıyor.
İnternet borcu için telefonuma gelecek olan mesajı bekliyordum. Onayımın ardından maddi olarak elime geçememiş olan maaşım uçup gidecekti. Yan koltukta sallanan kuyruk, nefes alışlarıma bir düzen aşılıyordu. Belki şu anda sinirlenmiyor oluşumun tek sebebi buydu. Kedi Maya kenara kıvrılmış, kocaman karnını yana devirmiş, kuyruğunu bir aşağı bir yukarı sallıyordu. Hiç sevmiyordum bu kediyi. Onunla aynı evi zoraki paylaştığımı söyelesem doğruydu. Hatta bana hissettirdiği rahatlık bile bazen sinirimi bozuyordu. Üzgünüm ama bu konuda hiç de sevecen yaklaşamayacaktım. Kaldı ki yakında doğacak çocukları ile evimizi resmen istila edeceğini düşünüyordum.

Telefonum en sonunda titredi. Gelen kodu ekrandaki kutucuğa yazıp 'Gönder' dedim. Gönder... Burada kastettiğim para olmalıydı. Oysaki bana bir kod gibi hissettiriliyordu. Para sadece bir koddu.
Son borcumun da ödenmesi ile geriye yaslandım. Evet borcum kalmamıştı. Fakat geriye bir şey de kalmamıştı. Tam finans yeteneğimi ilkokul işlemleri ile test edecektim ki evin kapısı açıldı. Gelen annemdi. İyi ki de gelmişti. Yoksa sadece çıkarma işleminden oluşan bir finans haritası ile kendi kendimi yiyecektim.
-Halit biliyon mu Karapeçe ne yaptı?
Evet annemin sokaktaki bir çok kediye verdiği isimler arasından tanıdığım mahallenin en azılı kedilerindendir kendisi.
-Yemekleri ayrı ayrı yerlere döktüm kavga etmesinler diye. Sen gel bu hayvan bir ayağı bir yemekte ağzı diğer yemekte, bir de nasıl hırlıyor kimseye vermicem diye. Ay yazık Erol Taş yiyemedi. Sonra farkettim karnı inmiş. Yemeği yedi gitti o çöpün arkasındaki çalılıklara girdi. Şöyle bir eğildim baktım ki bir sürü yavru vis vis. Ayy.. ne tatlılardı ama.
-Napıcan işte anne kedi yavrusu.
-Sen ne yaptın?
-Bir ay daha elektrik, su ve internet kullanmamız için ödemeleri yaptım. Kirayı da girişteki portmantoya bıraktım anne ordan ödersin Kemalettin Amcaya.
-Tamam yavrum. Bizimki ne zaman doğuracak ya.
Sanki torun bekliyordu annem.
-Valla bilmem ki yer falan bakıyordu en son. Geçen suyu geldi hatta. Halıya bide.
-Evet biliyorum Selin anlattı. Kanepenin yanındaki koliyi göstererek, hatta bu koliyi koyduk içine doğursun diye. Eee Sen nasılsın?
-İyiyim anne de bir şey kalmadı yine maaştan. Anlamıyorum ki maaşım mı az, çok mu harcama yapıyoruz. Nereden çıkarıcam bilemedim.
-Olur yavrum öyle. Hayat pahalı valla bir 50 lira ile pazara gidiyorum. Dönüşte bakıyorum hiç bir şey kalmamış. E bide evlenicen sen şimdi.
Bu evliliği nasıl kaldıracağımı bilmiyordum. Muhtemelen kredi çekmek zorunda kalıcaktım. Artık kaç ay vade yaparlarsa, belki önümüzdeki 5 yıl onu ödemeye uğraşacaktım.
Maya yerinden kalkıp kucağıma kadar geldi. Tam benimle bilgisayarın arasında durdu. Baktım. Bir şey yapacak diye bekliyordum. Yok. Hayvan öylece durdu.
-L a bunu bilerek mi yapion hayvan sen, diyerek poposundan yavaşça ittim hayvanı.
-Yapma öyle hayvan hamile dedi annem.
-Ya iyide niye gelip tam karşımda duruyo anlamadım ki.
-O seni seviyor.
-Bırak anne bu hayvan hiç birimizi sevmiyor.
-Gel kızım gel sen kucağıma benim oy... diyerek hayvanı aldı annem kucağına. Gerçekten karnı baya şişmişti. Sanki hamilelikten dolayı baya duygusallaşmıştı. Normalde pek geçinemeyiz. Bu yüzden bana gelmezdi. Bir evde iki kedi karakterli yaratık duramıyor. Artık o mu benden, ben mi ondan kediliği öğrendim o da ayrı bir tartışma konusuydu.
-Selin akşam 8 gibi gelecekmiş işten. Ben yemeği hazırlayım da yetiştiririm şimdi başlasam. Akşam bezelyeli tavukla pilav var.
-Çok mu tavuk yiyoruz biz ya.
-Ama napıcan. Hem ucuz hem de leziz.
-Allah allah. Eskiden oysaki çok pahalıydı. Şimdi nasıl yetiştiriyolarsa tavukları fiyatı iyice düştü. Bezginoğulları falan çok ucuz.
-Valla nasıl tavuk yediriyorlarsa artık.
Şu işe bak dedim içimden. Tavukların tadıda değişti. Bir kaç belgeselde tavukların kemiklerini öğütüp nasıl tekrar tavuklara yem olarak verdiklerini görmüştüm. Tam bir Solvent Green* olayıydı. Ekonomi kendi yarattığımız bir hayal dünyasıydı ve kontrolden çıkmış bir rüyada sanki son 3 saniyeyi yaşıyor gibiydik.
Selin 8 gibi geldi. Kardeşim hem yorgun hem de sessizdi. Ne oldu diye sordum. Keman dersi verdiği bir çocuk sürekli kardeşime asılgan asılgan hareketler yapıyormuş.
-Daha devam ederse söylicem valla müdüriyete dedi.
-Benim gelmemi ister misin? Geleyim o züppeye dersini bir de ben vereyim.
-Yok ya gerek yok. Çok ileri giderse ben çakarım ağzına zaten.
Kardeşim özel bir müzik kursunda keman öğretmenliği yapıyordu. Keman çalması mükemmel bir yetenekti. Hatta onu dinlemeyi çok severdim. Fakat iş bulma konusunda çok zor bir daldı. Öğretmek de bir o kadar zor.
Yatağa girdiğim de tek düşündüğüm Cumartesinin bitmiş olduğu ve geriye sadece Pazarın kaldığıydı. Pazartesi tekrar iş başı yapacaktım. Uykumu bugünden iyice alsam mı yoksa biraz film izleyip yarın geç mi uyansam diye düşünüyordum. Ne de olsa hafta içi böyle bir lüksüm yoktu. Derken Mayanın miyavlaması geldi. Bu hayvan hep zamansız miyavlıyordu. Soluma döndüm. Muhtemelen dışarı çıkmak istiyordu. Belki çişi gelmişti. Ama benim yataktan çıkmaya hiç niyetim yoktu. Tekrar miyavladı. Annem bir süre sonra dayanamayıp ilgilenecekti. Biliyordum. Sonra tekrar miyavladı. Fakat bu seferki miyavlaması biraz daha garip geldi. Sanki bebek ağlaması gibi. Annemin yataktan kalktığını duydum. Salona doğru geçiyordu. Işığın açılma sesi geldi. Maya tekrar miyavladı. Çok acıklı bir miyavlamaydı. O an aklıma geldi doğuruyor olabileceği. Nitekim ıkınma gibi sesler olduğunu da idrak ettim. Yataktan kalkıp salona gittim. Annemi sabahlığı ile kanepe otururken buldum. Çok ciddi bir hali vardı. Kanepenin yanında Mayanın doğurması için koyduğumuz koliye baktım. Maya sağına doğru yatmıştı. Arka ayaklarının yanında topaç gibi kıvrılmış 3 kedi yavrusu vardı. Fakat hareket etmiyorlardı. Maya bir kasılma daha yaşadı. Yine o ıkınma gibi sesleri duydum ve sertçe nefesini verdiğinde arkasından bir yavru daha çıkmıştı. Bacaklarının arasından sıyrılıp ayaklarının arasına indi. Maya bir kez daha bebek ağlaması gibi miyavladı. Hayvanın gözleri dolmuştu. Miyavlaması yüreğimi sıkıp buruyordu. Arkaya doğru eğilip bebekleri yalamaya başladı. Bebekler hareket etmiyordu. Maya ise bir yandan o iç burkan miyavlamayı yaparken bir yandan bebekleri yalamaya devam ediyordu. Fakat nafile. Bebekler hareket etmiyordu. Son gelenin de plezentasını sıyırdı. Oda hareketsiz bi şekilde çözüldü. Maya onu da biraz yaladıktan sonra bize dönüp baktı. O sırada onunla utanç içinde göz göze geldim. Bir anda diğerlerinden daha yüksek bir sesle insanın içini delik deşik eden, acı yüklü bir miyavlamaya başladı. Hayvan yavrularını ölü doğurmuştu. Bunca gün içinde taşıdığı canlar hayata bir pati bile atamadan ölmüşlerdi. Anneme baktım. Gözlerinden yaşlar akıyordu. 'Ana' her cinste aynıydı işte. Bize bakıp miyavlamaya devam ediyordu Maya. Bizden yardım istiyordu sanki. Dönüp bir kaç kez daha kokladı bebekleri. Burnuyla dürttü. Sonra tekrar bize döndü. Neler olduğunu anlamadığına emindim. Sanki cevap arıyordu. Anlamlandırmaya çalışıyordu ve kesinlikle, gözleri dolmuştu.
O sakin, huzurlu diye kıskandığım yaratığa Allah ne dert vermişti öyle. Yanına yaklaşıp eğildim. Başını okşadım. Acısını anlamam imkansızdı. Hatta yardım etmem dahi imkansızdı. Fakat yapabileceğim tek şey buydu.
Mayanın yavruları ölü doğmuştu.





Google Plus ile Paylaş

Kısaca: Tartar

Panelde şablon düzenle deyip, bu satırı aratarak buraya kısaca hakkımda yazısı yazabilirsiniz.
    BLOGGER YORUMLARI
    FACEBOOK YORUMLARI

0 yorum:

Yorum Gönder