Eğer borcum var ise o para benim değildir. Bu içime
yerleşmiş olan bir hayat görüşü. Fakat içinde olduğumuz hayat tarzında her
zaman borcumuz kalıyor. Ya da tüm borçlar bittiğinde geriye birşey kalmıyor.
İnternet borcu için telefonuma gelecek olan mesajı
bekliyordum. Onayımın ardından maddi olarak elime geçememiş olan maaşım uçup
gidecekti. Yan koltukta sallanan kuyruk, nefes alışlarıma bir düzen aşılıyordu.
Belki şu anda sinirlenmiyor oluşumun tek sebebi buydu. Kedi Maya kenara
kıvrılmış, kocaman karnını yana devirmiş, kuyruğunu bir aşağı bir yukarı
sallıyordu. Hiç sevmiyordum bu kediyi. Onunla aynı evi zoraki paylaştığımı
söyelesem doğruydu. Hatta bana hissettirdiği rahatlık bile bazen sinirimi
bozuyordu. Üzgünüm ama bu konuda hiç de sevecen yaklaşamayacaktım. Kaldı ki
yakında doğacak çocukları ile evimizi resmen istila edeceğini düşünüyordum.
Telefonum en sonunda titredi. Gelen kodu ekrandaki
kutucuğa yazıp 'Gönder' dedim. Gönder... Burada kastettiğim para olmalıydı.
Oysaki bana bir kod gibi hissettiriliyordu. Para sadece bir koddu.
Son borcumun da ödenmesi ile geriye yaslandım. Evet borcum
kalmamıştı. Fakat geriye bir şey de kalmamıştı. Tam finans yeteneğimi ilkokul
işlemleri ile test edecektim ki evin kapısı açıldı. Gelen annemdi. İyi ki de
gelmişti. Yoksa sadece çıkarma işleminden oluşan bir finans haritası ile kendi
kendimi yiyecektim.
-Halit biliyon mu Karapeçe ne yaptı?
Evet annemin sokaktaki bir çok kediye verdiği isimler
arasından tanıdığım mahallenin en azılı kedilerindendir kendisi.
-Yemekleri ayrı ayrı yerlere döktüm kavga etmesinler diye.
Sen gel bu hayvan bir ayağı bir yemekte ağzı diğer yemekte, bir de nasıl
hırlıyor kimseye vermicem diye. Ay yazık Erol Taş yiyemedi. Sonra farkettim
karnı inmiş. Yemeği yedi gitti o çöpün arkasındaki çalılıklara girdi. Şöyle bir
eğildim baktım ki bir sürü yavru vis vis. Ayy.. ne tatlılardı ama.
-Napıcan işte anne kedi yavrusu.
-Sen ne yaptın?
-Bir ay daha elektrik, su ve internet kullanmamız için
ödemeleri yaptım. Kirayı da girişteki portmantoya bıraktım anne ordan ödersin
Kemalettin Amcaya.
-Tamam yavrum. Bizimki ne zaman doğuracak ya.
Sanki torun bekliyordu annem.
-Valla bilmem ki yer falan bakıyordu en son. Geçen suyu
geldi hatta. Halıya bide.
-Evet biliyorum Selin anlattı. Kanepenin yanındaki koliyi
göstererek, hatta bu koliyi koyduk içine doğursun diye. Eee Sen nasılsın?
-İyiyim anne de bir şey kalmadı yine maaştan. Anlamıyorum ki
maaşım mı az, çok mu harcama yapıyoruz. Nereden çıkarıcam bilemedim.
-Olur yavrum öyle. Hayat pahalı valla bir 50 lira ile
pazara gidiyorum. Dönüşte bakıyorum hiç bir şey kalmamış. E bide evlenicen sen
şimdi.
Bu evliliği nasıl kaldıracağımı bilmiyordum. Muhtemelen
kredi çekmek zorunda kalıcaktım. Artık kaç ay vade yaparlarsa, belki önümüzdeki
5 yıl onu ödemeye uğraşacaktım.
Maya yerinden kalkıp kucağıma kadar geldi. Tam benimle
bilgisayarın arasında durdu. Baktım. Bir şey yapacak diye bekliyordum. Yok.
Hayvan öylece durdu.
-L a bunu bilerek mi yapion hayvan sen, diyerek poposundan
yavaşça ittim hayvanı.
-Yapma öyle hayvan hamile dedi annem.
-Ya iyide niye gelip tam karşımda duruyo anlamadım ki.
-O seni seviyor.
-Bırak anne bu hayvan hiç birimizi sevmiyor.
-Gel kızım gel sen kucağıma benim oy... diyerek hayvanı
aldı annem kucağına. Gerçekten karnı baya şişmişti. Sanki hamilelikten dolayı
baya duygusallaşmıştı. Normalde pek geçinemeyiz. Bu yüzden bana gelmezdi. Bir
evde iki kedi karakterli yaratık duramıyor. Artık o mu benden, ben mi ondan
kediliği öğrendim o da ayrı bir tartışma konusuydu.
-Selin akşam 8 gibi gelecekmiş işten. Ben yemeği
hazırlayım da yetiştiririm şimdi başlasam. Akşam bezelyeli tavukla pilav var.
-Çok mu tavuk yiyoruz biz ya.
-Ama napıcan. Hem ucuz hem de leziz.
-Allah allah. Eskiden oysaki çok pahalıydı. Şimdi nasıl
yetiştiriyolarsa tavukları fiyatı iyice düştü. Bezginoğulları falan çok ucuz.
-Valla nasıl tavuk yediriyorlarsa artık.
Şu işe bak dedim içimden. Tavukların tadıda değişti. Bir
kaç belgeselde tavukların kemiklerini öğütüp nasıl tekrar tavuklara yem olarak
verdiklerini görmüştüm. Tam bir Solvent Green* olayıydı. Ekonomi kendi yarattığımız
bir hayal dünyasıydı ve kontrolden çıkmış bir rüyada sanki son 3 saniyeyi
yaşıyor gibiydik.
Selin 8 gibi geldi. Kardeşim hem yorgun hem de sessizdi.
Ne oldu diye sordum. Keman dersi verdiği bir çocuk sürekli kardeşime asılgan
asılgan hareketler yapıyormuş.
-Daha devam ederse söylicem valla müdüriyete dedi.
-Benim gelmemi ister misin? Geleyim o züppeye dersini bir
de ben vereyim.
-Yok ya gerek yok. Çok ileri giderse ben çakarım ağzına
zaten.
Kardeşim özel bir müzik kursunda keman öğretmenliği
yapıyordu. Keman çalması mükemmel bir yetenekti. Hatta onu dinlemeyi çok severdim.
Fakat iş bulma konusunda çok zor bir daldı. Öğretmek de bir o kadar zor.
Yatağa girdiğim de tek düşündüğüm Cumartesinin bitmiş
olduğu ve geriye sadece Pazarın kaldığıydı. Pazartesi tekrar iş başı
yapacaktım. Uykumu bugünden iyice alsam mı yoksa biraz film izleyip yarın geç
mi uyansam diye düşünüyordum. Ne de olsa hafta içi böyle bir lüksüm yoktu.
Derken Mayanın miyavlaması geldi. Bu hayvan hep zamansız miyavlıyordu. Soluma
döndüm. Muhtemelen dışarı çıkmak istiyordu. Belki çişi gelmişti. Ama benim yataktan
çıkmaya hiç niyetim yoktu. Tekrar miyavladı. Annem bir süre sonra dayanamayıp
ilgilenecekti. Biliyordum. Sonra tekrar miyavladı. Fakat bu seferki miyavlaması
biraz daha garip geldi. Sanki bebek ağlaması gibi. Annemin yataktan kalktığını
duydum. Salona doğru geçiyordu. Işığın açılma sesi geldi. Maya tekrar
miyavladı. Çok acıklı bir miyavlamaydı. O an aklıma geldi doğuruyor
olabileceği. Nitekim ıkınma gibi sesler olduğunu da idrak ettim. Yataktan
kalkıp salona gittim. Annemi sabahlığı ile kanepe otururken buldum. Çok ciddi bir hali vardı. Kanepenin yanında Mayanın doğurması için koyduğumuz koliye baktım. Maya
sağına doğru yatmıştı. Arka ayaklarının yanında topaç gibi kıvrılmış 3 kedi
yavrusu vardı. Fakat hareket etmiyorlardı. Maya bir kasılma daha yaşadı. Yine o
ıkınma gibi sesleri duydum ve sertçe nefesini verdiğinde arkasından bir yavru
daha çıkmıştı. Bacaklarının arasından sıyrılıp ayaklarının arasına indi. Maya
bir kez daha bebek ağlaması gibi miyavladı. Hayvanın gözleri dolmuştu.
Miyavlaması yüreğimi sıkıp buruyordu. Arkaya doğru eğilip bebekleri yalamaya
başladı. Bebekler hareket etmiyordu. Maya ise bir yandan o iç burkan
miyavlamayı yaparken bir yandan bebekleri yalamaya devam ediyordu. Fakat
nafile. Bebekler hareket etmiyordu. Son gelenin de plezentasını sıyırdı. Oda
hareketsiz bi şekilde çözüldü. Maya onu da biraz yaladıktan sonra bize dönüp
baktı. O sırada onunla utanç içinde göz göze geldim. Bir anda diğerlerinden
daha yüksek bir sesle insanın içini delik deşik eden, acı yüklü bir miyavlamaya
başladı. Hayvan yavrularını ölü doğurmuştu. Bunca gün içinde taşıdığı canlar
hayata bir pati bile atamadan ölmüşlerdi. Anneme baktım. Gözlerinden yaşlar
akıyordu. 'Ana' her cinste aynıydı işte. Bize bakıp miyavlamaya devam ediyordu
Maya. Bizden yardım istiyordu sanki. Dönüp bir kaç kez daha kokladı bebekleri.
Burnuyla dürttü. Sonra tekrar bize döndü. Neler olduğunu anlamadığına emindim.
Sanki cevap arıyordu. Anlamlandırmaya çalışıyordu ve kesinlikle, gözleri
dolmuştu.
O sakin, huzurlu diye kıskandığım yaratığa Allah ne dert
vermişti öyle. Yanına yaklaşıp eğildim. Başını okşadım. Acısını anlamam
imkansızdı. Hatta yardım etmem dahi imkansızdı. Fakat yapabileceğim tek şey
buydu.
Mayanın yavruları ölü doğmuştu.
0 yorum:
Yorum Gönder