Öncelikle ben deli
değilim. Sadece tşörtsüz dolaşmayı istemek bir insanın deli olduğu kanısına
varmaya yetmez bence. Hava çok sıcaktı ve bu içine akrilikmiymiş likramıymış
garip petrol ürünleri karıştırılmış tşörtleri giymek beni usandırmıştı. İpeği
Pamuğu yeryüzünde ne kadar varsa zenginler kaptı onları, bunu söyleyeyim.
Evim Şehir merkezinden
yürüme mesafesi ile çok uzak. Her hangi bir vasıta da yok. Sadece arabanız
varsa...
Arabayla geçiyorlardı yanımdan. 10 dakika da bir geçiyorlar. Güneş tam tepede. Nasıl da yakıyor. Üzerimdeki tşörtün kokusu burnuma geliyordu. Sanki alaturka tuvaletlerin yanına koyulan plastik maşrapalar gibi kokuyordu. Yürürken, elimi kolumu her sallayışımda tşörtüm zımpara gibi omuzlarımı, göğsümü ve koltuk altı hizasını kaşıyordu. Artık aşındıracak dereceye varmıştı.
Arabayla geçiyorlardı yanımdan. 10 dakika da bir geçiyorlar. Güneş tam tepede. Nasıl da yakıyor. Üzerimdeki tşörtün kokusu burnuma geliyordu. Sanki alaturka tuvaletlerin yanına koyulan plastik maşrapalar gibi kokuyordu. Yürürken, elimi kolumu her sallayışımda tşörtüm zımpara gibi omuzlarımı, göğsümü ve koltuk altı hizasını kaşıyordu. Artık aşındıracak dereceye varmıştı.
Tşörtün asıl yazılışı
T-Shirt. T harfine gelen şeklinden ve üzerine giyilen her şeye Shirt ismini
veren ingilizceden geçmedir. Üstelik hep de onlar üretir bu t-shörtleri.
Dilimizde bile bunun yerini tutacak bir kelime bulunmamıştır. Kimse bu giysinin
yerine bir kelime geliştirmemiştir.
Hava yakıyordu. Artık tişöhrtümün
dikiş aralarından güneşin tenime yakmaya başladığını hissediyordum. Uzaktan
bakılınca üzerindeki (bir koka kola şişesi yada bir manken falan) resmi tam anlamıyla gösteren
fakat yanına gittiğinizde bir sürü deliği olduğunu fark ettiğiniz reklamlar giydirmeleri gibiydi bu tşöirt. Ben sadece yürüyen bir reklam panosu muydum ki sanki?
Bir araba daha geçti
yanımdan. 'Artık Amına koyarım ama senin de üreticinin de' deyip çıkardım tröştü.
Çıkardım ve yol kenarında yere çaktım. Elimden çıkmadı bir daha çaktım yere.
Sıçarım seni üretip evine ekmek götüren ele dedim. Azıcık saygı değer olsaydı
kendi gerçekliğini yaratır onun içinde huzurla yaşardı.
Yol kenarındaki bu aşırı
hareketliliğimi gören bir araba – evet araba içindeki sahibine zerre saygı
göstermiyordum. Çünkü bence artık araba onu kullanıyordu. Araba ondan daha
cesurdu en azından o gözlerini tutamaz ama arabası farları gece vakti birine
tutabilir.- Araba herhalde bu kadar hareketin içinde yola atlayacağımdan korkup
bir korna çaldı. Geçti. Siktirsin gitsin.
Doğruldum. Töşrit elimden
sıyrılmıştı. Güneş tenime vurdu. Hala yakıyordu. Ama en azından şu an bir
orantısı vardı. Orantı mı? Bu amına koduğumun tekstil ürünü sadece göğsümü
kapatıyordu. Bunun anlamı neydi?
Yürümeye başladım. Vücudum
çok güzeldi. Gayet orantılı. Zaten her fakirin vücudu orantılıdır. O kadar
çalışıp o kadar az yiyen herkes güzel bir vücuda sahip olabilir. Güneşin
radyasyonunu alan vücudum deri altındaki yağı eritmeye ve bu eritilen yağdan D
vitamini elde etmeye başlamıştı. Eğer bir raşitizm hastasına rastlarsam onu bir
rokete bağlayıp güneşe uçurucam. Gitsin dönsün uygun bi yörüngede. 2 seneye bir
şeyi kalmaz diye saçma düşünceler ile adımlarıma odaklanmış yürürken. Polis
arabası yanaştı yanıma. Ne anlatayım ki şimdi, bir polise ne anlatılabilir ki?
Toplum adına beni suçlayacaktı şimdi. Kendi bakış açısından tüm toplumunkini
yansıttığını düşünüyordu. Ben ona ne anlatabilirim ki.
Arabayı yanıma çektiler.
Kır saçlı kıdemli bir polisti arabanın benim yürüdüğüm tarafında oturanı.
Diğeri şu kadro geyiğinden hayatında başka birşey yapamadığı için polis olmuş
yeni yetmelerdendi belli.
-Genç ne bu hal? Böyle
çıkılır mı?
-Yolda tşörtüm yırtıldı
abi.
-Ne kadar yırtıldı ki
böyle dolaşıyon?
-Valla boydan boya
yırtıldı işte. Gömlek gibi bişi oldu hatta.
-Gömlek olarak giyeydin
daha iyiydi.
-Neyden daha iyiydi?
Tersleneceğimi
hissetmişti. Sesini biraz daha sertleştirip.
-Neyden olacak böyle
çıplak çıplak gezmenden.
-Niye abi tahrik mi oldun?
BU sözü söylerken daha
arkasını da hazırlamıştım. Genç olan arabadan inip üstüme koşuyordu bense
arabanın içinden koluma yapışmış adamdan kolumu kurtarmaya çalışıyordum.
Neticede çıplak –çıplakta değil gerçi üstsüz- gezmeyi nasıl açıklayabilirdin ki?
Tabii ki böyle değil. Elini ıssırdığım yaşlı adam çığlık atıyordu. Nasıl
diyebilirdim ki be zenginler bana giyecek yiyecek bıraktı mı da
faydalanmıyorum. BU benim düşlediğim değildi bunu kim anlardı. Genç olan jobla
kafama çok sert vurmuştu. Artık bu dişlerimin arasındaki parmağı benden
kimsenin alamayacağına yemin etmiştim. Nasıl diyebilirdim ki sorunumu
tanımlayacak kelimelerin bile yabancı olduklarını. Aslında kelimelerle yeteri
kadar anlaşamadığımızı. Nasıl anlatabilirdim. Acımın kopan bir parmak kadar
olduğunu başka nasıl anlatabilirdim ki sana Polis amca.
Uyandığımda Her yerim
sargılıydı. Ağzımda ilaç tadı vardı. Metalik bir tat. Kurşun yalamışım gibi.
Veya kandaki demirin tadı daha yakındı bu tada. Tadaaa...
Üzerimde, üstünde kocaman
bir 'Carlos 32 TDN cast away' gibi saçma şeyler yazan bir tişört vardı. Ben
baygınken giydirmiş olmalılar. Bu salak yazıların ne manaya geldiğini de hiç
anlamamışımdır. Ama tşörte en yakışanı bence bu saçma yazılar. En azından bir
bütünlükleri oluyor.
0 yorum:
Yorum Gönder