Bumerang - Yazarkafe
KORKUNÇ ÖYKÜ - Basit Ekonomi

KORKUNÇ ÖYKÜ


Eğlenceli bir gecenin son dakikalarıydı. Hafif alkolle kızarmış yanaklarımızı gecenin esintisiyle serinletecekmişiz gibi dışarı attık kendimizi bardan. Artık ayrılık vakti gelmişti. Saatte bir geç tabii...
Tokalaşıldı, eller sıkıldı ve bir anlık sessizlikte o beklenmedik ses alışık olduğu herhangi bir kız dudağından cereyan gibi yayıldı havaya.
-Bizi eve kim bırakacak?
Aman yarabbim. Bir anda kanım donmuştu. Tabi ya... Bu kızları birinin eve bırakması lazımdı. Ama bu ben olmamalıydım. Hayır hayır ben olmamalıydım. Evim çok uzaktı ve onların evleri ters tarafta kalıyordu. Arkadaşıma baktım. O kız arkadaşının beline girmiş ‘Ben zaten yanmışım’ şeklinde bana bakıyordu. Bu derdin muzdaribi halimizi birbirimizin bakışlarında soğurduktan sonra ben yenik bir şekilde kabul ettim bu görevi.
Ve yürümeye başladık. Bardaki sohbetten arda kalmış kırıntıları tüketiyorduk artık. Adım başı biri ne kadar yorulduğunu söylüyordu. Yorulmanın tam olarak ne olduğunu eve gidince düşünmeye karar verdim. Yoksa yakışıksız bir davranışla oradan uzaklaşabilir, kaçabilirdim. Nihayet tam olarak evleri olmasa da sokağın başından geri dönerek görevi yarım yamalak tamamlamıştım. Fakat o anda gecenin ilerleyen saatlerinde nedenini düşünüp düşünüp buamayacağım yada bulsam bile ‘yok canım değildir’ diyerek unutmaya çalışacağım şey gerçekleşti.
Kızlardan biri soyadımı sordu. Kızlardan biri değill en çirkini soyadımı sordu. Kanım dondu. Fakat refleks ustası beynim benim duygularımı hiçe sayarak mantıklı olan hareketi dile getirdi.
-Tarranim
Böyle soyad mı olurdu yav. Nasıl bir kurtulma biçimidir bu. Kız da sordu bu soruyu. Yani böyle soyad mı olur sorusunu. Yok dedim facebookta arayacaksan öyle yazdım dedim.  Hafif gülüştük. O sırıtışım o sırıtış ile karşılaşınca bir lambiri halısının adiliğinde ve sahteliğinde oluşmuş oldu.
Ayrıldık yoluma devam ettim. Yolum uzun olacağı için mp3 çalarımı çalıştırdım kulaklığı kulaklarıma taktım.  Hava gerçekten güzeldi ve benden alkolü alıp sanki... Şeftali veriyordu. Snaki hava bana şeftali veriyordu. Hava bir kız değildi. Elinde şeftali sepeti tutan bir köylü kızı hiç değildi. Yada ismi Havva değildi. Hava sanki burnumdan içeri yan bahçedeki şeftalileri sokuyormuşçasına görgüsüz bir cömertlikte idi. O sırada...
Bağcığımın çözülmüş olduğunu farkettim.  Usulca kaldırıma yanaşıp ayağımı kaldırımın köşesine koydum. Uzun ve kıvırcık saçlarım ağzımın burnumun ve gözlerimin en huylu noktalarına değerek iki dakikalık bağcık bağlama işimi çekilmez bir hale getiriyorlardı. Kıvırlar çengele dönmüş burnumun içine kıvrılıyorlardı.
Ama bunların hiç biri bir saniye sonra duyacağım ses kadar korkunç olamazlardı. Ani bir motor boğulması ile bir araba yavaşladı. Ve ‘of yavruuum!’ diye seslendi. NE olduğuna anlam verememiştim. Nasıl bir kase idi ki bendeki. Ayağa kalktığım anda arabanın içerisinden taşan şaşkınlık pişmanlık ve eli ayağına dolanmak deyimini karşılayan duygunun insan suratları üzerinde meydana getirdiği konsantreyi gördüm. Durumu açıklayan söz de yine arabanın içinden geldi. ‘Erkekmiş lan bu’
Arabanın aniden hızlanması ile gözlerim 2 saniye önce durmuş oldukları yere daldı gitti. Mana veremiyordum. Bir göt insanlar için bu kadar mı değersizleşmişti. Bütün götler aynı işe mi yarıyordu. Dünyada götünü sıçmak için kullanan kimse yokmuydu yani. Duruma uzaktan şahit olmuş bir çocuğun yılışık ve ‘yıllardır bu espriyi yapmayı bekliyordum’ edası ile bana yaklaşıp
-Abi adam madam kayacaklardı valla
Demesi beni ikinci kes sinirlendiren şey oldu. Ve tarihe geçecek lafımı söyledim.
-Arkadaş götümüzden korksak arkamızda taşımazdık.
Google Plus ile Paylaş

Kısaca: Tartar

Panelde şablon düzenle deyip, bu satırı aratarak buraya kısaca hakkımda yazısı yazabilirsiniz.
    BLOGGER YORUMLARI
    FACEBOOK YORUMLARI

0 yorum:

Yorum Gönder